BÖLÜM 1
(Resimlerin yüklenmesi zaman alabilir. Bekleyin, eğer gelmezse sayfa yineleyin)
Assassins Creed, ilk çıktığı yıllarda (2009 falandı herhalde) çok tutulmadı... Tutulmamasına rağmen, dünya bilgisayar oyunları tarihinde derin bir sayfa açtı ve herkes bu sayfaya neler yazılacak, bu sayfadaki olaylar nasıl şekillenecek, ağırdan merak etmeye başladı...
Oyun sanılanın aksine, tamamen kapalı bir kutuydu... İlk defa tarihsel bir kişiliği ve örgütü derinlemesine ele alıyordu... Yanlış duymadınız... İlk defa...
Oyun başlar başlamaz, insanları derin bir merağın içine sürüklüyor... Videoyu kesinlikle izleyin, alt yazılı olduğu için anlamanız çok da zor değil...
Oyunun başları...
Desmond Miles oyunun ana karakteri...

Abstergo adındaki bir şirket tarafından kaçırılan Desmond, bir makineye bağlanarak deneye maruz kalıyor... Makineye verilen isim Animus... Daha burada bile oynayan kişinin zihninde onlarca bilgi seli ve teoriler canlanıyor... Animus kadında bulunan bir dürtü... Erkekleri anlamasını sağlayan, aynı zamanda bilimsel olarak annelik iç güdüsü dediğimiz seziyi ortaya çıkaran bir dürtü... Bunun hormonal bir yapı olduğu söyleniyor, bilemeyeceğim... Erkekteki adı ise Anima... Makinenin adı buradan gelmekte... Artık yapımcılar ne söylemek istiyor bilemeyeceğim...
Animus, Abstergo şirketi tarafından geliştirilmiş, teknolojik bir cihaz... Bu cihaz sayesinde, deneğin DNA'sı incelenerek, ataları ve atalarının yaşadıkları hakkında bilgiler elde ediliyor...
Oyuna göre, insanın duyu organlarıyla hissettiği her şey, onun DNA'sına işliyor... Yani hayatınız boyunca yaptığınız her şey, yaşadığınız bütün anılar, duyduğunuz her ses ve gördüğünüz bütün olaylar, DNA'nızda saklı... Ve yine oyuna göre, bu özellik DNA'da olduğu için sonraki nesillere aktarılabiliyor...
Bana kalırsa da böyle bir şey olabilir...
Beş duyu organıyla algıladığımız hisler, ışık hızına yakın bir hızda işlenip, sinirler üzerinden beyne ulaşmakta... Bunu tam anlamiyle incelemek neredeyse imkansız. Çünkü bu olay çok hızlı gerçekleşmekte... Dolayısıyla bu kadar hızlı bir işlemin çok kısa sürede olması, içinde başka şeyleri de barındırıyor olabilir. Örneğin bu hisler DNA'ya işleniyor olabilir... Kim bilir, bilim dünyasının cevap veremediği Dejavu denen olay, belki bu yolla gerçekleşiyordur...
Yani yapımcılar şunu demek istiyorlar: Sizin şahit olduğunuz tüm olaylar, anılar, yaşanmışlıklar, DNA'nız tarafından şifrelenip, saklanıyor ve siz bunu sonraki nesillere aktarabiliyorsunuz... Eğer DNA'yı analiz etmeyi başarırsak, atalarımızın bütün yaşanmışlıklarını tekrar görebiliriz...
İşte animus dedikleri makine de bunu sağlıyor... Deneğin DNA'sını analiz ederek, onu, atalarının yaşadığı anılara sürüklüyor... (Yukarıda verdiğim video'nun 3-5 dakikaları arasına dikkat edin, ne demek istediğimi anlayacaksın...)
Oyun başlamadan önce resimlerde ve videoda olduğu gibi oyunun ana mantığını açıklıyor... Oyun geçmiş üzerine kurulu... Bunu animus ile, deneyin DNA'sı üzerinden geçmişe giderek yapıyorlar... Olay bundan ibaret...
Dr. Vidic, Desmond'a animusun açıklamasını yaptıktan sonra parti başlıyoooorrrr.... Ve Desmond 1191'de yaşamış, Haşhaşi denilen Hasan Sabbah'ın öğretileriyle yetiştirilen toplulukta yer alan atası Altair'in (Tarihte Ebu Tahir'in oğlu olarak geçer) anısına yollanıyor...
Desmond, Animusun ara yüzünde, anıya erişirken...
"Assassins Creed", "Suikastçinin İnancı" anlamına gelmekte...
Hasan Sabbah'la birlikte meşhur olan, neredeyse bütün ünlü hükümdarlara "suikast" düzenleyen Haşhaşinler, Avrupa dillerinde "suikastçı" anlamına gelen Assassin kelimesine öncülük etmişlerdir...
Haşhaşin <=====> Assassin
Haşhaşiler hala sırrı çözülemeyen bir topluluk... Hasan Sabbah döneminde doruk noktasını yaşayan bu örgüt, az sayıda askerlerden, çok sayıda casustan oluşmaktaydı... İşin ilginç tarafı, Sabbah'ın az sayıdaki askerleri, gerçekten bir fedaiydi...
Liderlerinin her türlü emirlerine uyan bu fedailer, ölümden korkmuyordu. Aksine ölmek için savaşıyorlardı. Peki bu fedaileri korkusuz yapan neydi?
Tarihçilerin "ortak kanısı", Sabbah bunu sahte cennet vaadiyle yapıyordu...
Ama belirttiğim gibi bu sadece ortak bir kanı. Resmi olarak bir bilgi yok... Hasan Sabbah'a ve ona benzer Haşhaşi liderlerine ait sahte cennet vb iddiaları ortaya atan tek resmi belge, Marco Polo'nun, babası ile birlikte çıktığı dünya turu esnasında yazdığı seyahatnamede geçmekte... Türkçe'ye çevrilmiş hali, çoğu kitapçıda bulunmuyor.. Ama ben bir arkadaş aracılığı ile edindim bu kitabı... Aha altta gördüğünüz kitap...

Tek resmi kaynak olan, Avrupalı seyahatnameci Marco Polo'ya göre, Tarikat liderleri Müridlerine haşhaş bitkisinin de içinde bulunduğu bir esrar içiriyor ve onları, örgüt kalelerinin arkasındaki saklı bahçeye bırakıyorlardı. Bahçede türlü türlü çiçekler, köle pazarlarından getirilmiş birbirinden güzel kızlar, çok temiz bir hava, çeşmelerden akan süt ve şaraplar, çeşit çeşit yiyecekler vardı.
Üstad, müridlerini bu bahçede bekleterek, onlara buranın cennet olduğunu inandırmaya çalışıyordu... Müridler, eğer Üstad'ın verdiği emirlere uyarlarsa veyahut bu yolda ölürlerse, sonsuza kadar bu cennette yaşayacağına, uymazlarsa ve görevlerini başaramazlarsa ölüme mahkum edileceğine, sonra da devamlı cehennemde kalacağına inandırılıyordu.
FBI'nın beyin yıkama projeleri belki buradan gelmektedir bilemeyeceğim :)
Bahçeden çıkarılıp, kendine getirilen müridler, o andan itibaren birer fedai oluyor ve ölüme koşuyorlardı. Ve yine çoğu kişiye göre haşhaşi kelimesi buradan gelmekte... Teoriye göre fedailere, haşhaş ile eğitim aldıkları için "haşhaşin" deniyordu... Bu ne kadar doğru bilinmez ama, haşhaşin kelimesi aynı zamanda "sırrın koruyucusu" , "gizemin bekçisi" gibi anlamlara da denk gelmekte...
Şimdi göstereceğim video, Sabbah'ı anlatan kısa bir film: Yapımcılarının kim olduğu hakkında bir bilgim yok Ama Sabbah'ı aşağı yukarı başarıyla özetlemişler diyebilirim. 10 dakikalık bir video, izlemenizi öneririm, Sabbah'ın fikri ideolojisini anlatan bir video: http://www.youtube.com/watch?v=QdO2X-SDxEI&feature=html5_3d
(görüntü 3 boyutlu açılırsa, ekran kırmızı yeşil gibi oluyor, 3D özelliği kapayın geçer, görüntü normale döner.)
Filmin 9.30 - 9.50 saniyeleri arasında yazanlara dikkat edin. Iraktaki Samire Casim isimli kadının, tıpkı Sabbah gibi intihar komandoları yetiştirdiğinden bahsediliyor. 2009'da Irakta gerçekleşen bu olaylar haberlere dahi çıkmıştı.
Avrupa dillerinde suikastçı ve suikast kelimelerini ortaya çıkaran, bu sahte cennet yöntemini ilk uygulayan, Haşhaşilerin en büyük lideri Hasan Sabbah'tır. Sabbah gençlik yıllarında ustasının ona verdiği haşhaş ile kendinden geçmiş, bunun uzun süre etkisinde kalmıştı. İnsanları haşhaşla kandırabileceğini o yıllarda anlamaya başlamıştı ve Alamut'u aldıktan sonra ilk büyük işi, çevre vilayetlerle Hindistan'dan haşhaş ithal etmek olmuştu...http://tr.wikipedia.org/wiki/Ha%C5%9Fha%C5%9Fin

Temsili Hasan Sabbah...
Resmi verilerin aksine, Hasan Sabbah fedailerini sadece sahte cennet vaadiyle eğitmiyordu. Onun fedailerinin korkusuz ve savaşçı olmasının başka bir sebebi vardı. Hasan Sabbah ve sonraki tarikat liderleri, fedailere gerçek barışa ve kardeşliğe hizmet ettikleri inancını empoze ediyorlardı. Halkın ve insanların, devletler tarafından sömürüldüğüne, kandırıldığına ve Haşhaşilerin de, halklar için gerçek barışı sağladığına inandırılıyorlardı.
Yani iyi eğitim almış bir fedai, işlediği her suikasti Dünya Barışı ve insanlar adına yaptığını sanıyordu...
Bazı tarihçiler, Sabbah'ın fedailerinin birer sosyalist olarak yetiştiğini düşünüyor (örn: Murat Bardakçı, Madam Blavatsky), onların saldırgan ve devrimci ruhunun buradan geldiğini söylüyor.
Haşhaşiler (Assassinler) davaları uğruna ölmeyi göze alan fedailerden oluşuyordu. Bu fedailerin vazifelerini korkusuzca yapmaları ve ölüme koşarcasına gitmelerinin sebebi, kimilerine göre sahte cennet vaadi, kimilerine göre Sabbah'ın fedailerine aşıladığı ideolojilerdi. Bunun sebebini bilemeyeceğim ama fedailer, gerçek manada ölüme koşuyorlardı. Örneğin iftar yemeğinde öldürülen, ünlü Selçuklu hükümdarı Melikşah'ın suikastçisi, Melikşahı öldürdükten sonra kendi boğazını da kesmiştir...
Resmen intihar...
Davaları ne olursa olsun bunu başarmak imkansızdır bana göre... Tam anlamıyla ölüme atlamak...
Marco Polo'nun anlattıklarına göre Haşhaşiler, Liderlerinin bir sözüyle, Alamut'un tepesinden yere korkusuzca atlamışlar, can vermişlerdir...
Bu intiharlar, düşmanlarına gövde gösterisinde bulunmak ve korku salmak için sık sık yapılmıştır. Bu örneğe resmen şahit olanlardan bir kaçı: ünlü gezgin Marco Polo, Tapınak Şövalyesi ve aynı zamanda bir Haçlı komutanı Robert De Sable, Selçuklu veziri Nizamülmülk...
Fedailer liderlerinin tek emriyle, kendi kalplerine hançer saplayıp, çok yüksek mesafeden yere atlıyorlardı.

Efenim :) öncelikle şunu bir kavrayın. Hasan Sabbah dediğimiz adam, çok fazla bilinmezlerle dolu bir adam. Sıradan bir hükümdar değil.... Onun bir çok sırrı keşfettiğini ve bu sırları kitaplara döktüğü söylenir. Ondan sonraki tarikat liderleri de aynı şekil... Marco Polo, Alamut'taki kütüphanede bulunan binlerce kitabı görünce büyük şaşkınlığa uğrayıp, Alamut kalesini, "Avrupa'da var olan tüm kitapların toplandığı yer" olarak değerlendirmiştir. Hatta Cengiz Han'ın, ölümsüzlüğün formülünü bulmaya çalıştığı söylenen torunu Hülagu Han'ın, Alamut'u bu kütüphane yüzünden kuşattığı söylenir...
Hasan Sabbah bir "batıni"dir. Aynı zamanda İsmaili tarikatına mensuptur. Çok iyi bir deha olmakla birlikte, çok büyük bir eğitim almıştır. Bir din alimi olan Ömer Hayyam ve sonradan öldürteceği Selçuklu veziri, meşhurSiyasetname'nin yazarı Nizamülmülk ile aynı sınıfta okumuştur. Hayatı boyunca cebir ve matematikle uğraşmış, onlarca kitap yazmıştır.
Hasan Sabbah, bir misyoner, bir siyaset adamı olarak da anılır. Hitabet yeteneği çok yüksek olan Sabbah, etkileyici kişiliği ile aynı zamanda Selçuklu ve çevre devletlerde büyük bir kesimi peşinde sürüklemiştir. Sabbah'ın her sarayda mutlaka bir casusunun olduğu rivayet edilir. Hatta çok meşhur bir yaşanmışlık hikayesi vardır. Bir aralar Ezel'de Ramiz Dayı anlatıyordu :)) izleyin:http://www.youtube.com/watch?v=0ZK__uMcQIM
"Hasan Sabbah, yalçın bir kalede oturuyor, krallıkları deviren, adalet dağıtan, dehşet saçan bir adam"
Hasan Sabbah İran'da doğmuştur. Dolayısıyla Pers'tir, acemdir. Kürtler her zaman ki gibi bu adamı da kendilerine sahiplendiler, Selehaddin Eyyübi'yi sahiplendikleri gibi... Ama Sabbah Kürt değildi. Çoğu kişi "Türklere neler çektirdi" diyerek Sabbah'ı sevmez. Ancak Sabbah'ın neler çektiğini de kimse hesaba katmaz. Sabbah Türk düşmanı değildi. Aksine, Alamut ve Masyaf kalesinin bazı kumandanları Türk'tür. Üstüne üstelik dönemin çoğu ünlü Haçlı kralını yine Sabbah öldürtmüştür.
Hasan Sabbah'ı eğer milli duygularınızla yargılarsanız, bir yere gelemezsiniz. Asıl önemli olan, onun sistemi, onun fikirleridir. Örneğin kendisi, döneminin en büyük bilim adamıdır. Bölgede astronomi ve matematiğin gelişmesine en büyük katkı sağlayan adam, Hasan Sabbah'tır. Bunun yanı sıra tam bir araştırmacıdır. Binlerce kitabı kütüphanesinde muhafaza etmiştir... Her türlü bilim adamını emrinde çalıştırmış, istihbarat sistemini dünyada en iyi uygulayan kişi olmuştur.
Hasan Sabbah, fedaileri öncülük ettiği sürece, yani yaklaşık 30 yıl kadar, hiç sarayından çıkmamıştır. Emirlerini hep kendi kalesinden vermiş, olan biteni oradan takip etmiştir... Ayrıca işin aslını söylemek gerekirse, onun öğretileri ve çalışmaları, sonradan Masonluk olarak ortaya çıkan Tapınakçıları derinden etkilemiştir.
Sabbah için, çoğu felsefe akımının 1100'lü yıllardaki öncüsü diyebiliriz. Örneğin Pragmatizmi (çıkarcılık) en üst düzeyde uygulayan kişi, Sabbah'ın ta kendisidir.
Bütün bunlardan dolayı, Orta Doğu ve Anadolu'nun dört bir yanından gençler, Sabbah'ın adamı olmak ve onun CENNETİNE girebilmek için yarışmışlardır.

Hasan Sabbah'ın müridleri arttıkça, Selçuklu ve komşu devletlerde propagandaya başlamış, halkı devletlerine karşı kışkırtmıştır. Bunun farkına varan bütün devletler ve yöneticiler, Sabbah'ı düşman edinip, onun öğretilerini din dışı saymış, onun görüşlerini benimseyenlerin kellelerini anında almışlardır...
Hatta ünlü Selçuklu veziri Nizamülmülk, yakaladığı Haşhaşileri astırıp, şehirde ölülerini sergileyip, halkı Sabbah'ın yolundan gitmemeleri konusunda korkutmuştur. Ancak buna rağmen, bir dönemler Selçuklu devletinde, devlet adamlığı yapan Sabbah'ın saygınlığının önüne geçilememiştir...
Hasan Sabbah 1090 yılında Alamut kalesini ele geçiriyor. Alamut, kartal yuvası anlamına gelmekte... çok önemli bir kale. Ve bu kale büyük bir dönem Haşhaşilerin merkezi olmuştur.
Nizamülmük ve Selçuklu hükümdarları bu kaleyi 2 kez kuşatma altına almışsa da başarılı olamamışlardır. Çünkü Kalenin bulunduğu yer çok yüksek ve kaleye giden yol oldukça dar. Bu yolda ilerleyen askerler bir kaç saat içinde okçu birliklerince yok edilmekteydi. Kaleyi dört bir yanından kuşatmak imkansız. Ayrıca kaleyi fetheden Sabbah'ın ilk işi, kaleye çok miktarda yiyecek stoklamak olmuştur. Bu yüzden Kale kuşatılsa bile yiyecek sıkıntısı çekmeyen Haşhaşiler, kuşatan devlete büyük zararlar vermişlerdir. Kale her bakımdan güvenli bir yerdi.
Hülagu Han'ın kuşatmasıyla birlikte büyük zararlar gören kalenin son şekli ahanda şu:

Moğolların yıpratmasından sonra Kaleden eser kalmıyor.

Kale bir tepe üzerine kurulu ve ona saldırmak neredeyse imkansız...

Ancak bahsettiğim gibi, Sabbah'ın çocukluk arkadaşı olan Nizamülmülk, her şeye rağmen Haşhaşiler hakkında fetvalar çıkarıp, katliamlara başlamış, Alamut'a da kuşatmalar yapmıştır.
Nizamülmülk'ün büyük bir tehlike olduğunu gören Sabbah, fedailerden birini bu adamı öldürmesi için görevlendiriyor. Fedainin tarihteki adı Ebu Tahir (İbn Tahir), oyunda Altair (El Tahir) dediğimiz adamın babası. Tarihteki en ünlü suikastçılardan biri... Gerçekte Ebu Tahir'in babası da bir suikastçıdır ve Nizamülmülk tarafından idam edilmiştir.
Yani Selçuklu vezirini öldürmeye giden Ebu Tahir'in babası, Selçuklularca öldürülmüştür... Bu da ister istemez Ebu Tahir'de bir intikam ateşi yakmıştır...
Ünlü Selçuklu veziri Nizamülmülk, Alamut üzerine büyük bir sefer hazırlığına girişir. Ordusunu sefere hazırlarken Nihavend civarlarında biraz konaklarlar, çadır kurarlar.
1092 yılında, Ebu Tahir kendini bir öğrenci olarak tanıtarak, zehirli bir hançerle birlikte, Alamut üzerine büyük bir sefer hazırlığında olan, Nizamülmülkün çadırına girer, ve Selçuklu ordusunun karargahında, yüzlerce askerin önünde, hançeri Nizam'ın kalbine saplar. Ve oradan kaçmayı başarır.
Bu olayı anlatan tarihi bir resim...

Altta belgenin orjinali var.
Bu büyük bir olaydır. Çünkü Selçuklu devletini sırtında taşıyan, Sultanın en güvendiği veziri ölünce, devlet bir boşluğa girmiştir. Hemen ardından, yine 1092'de, Melikşah'ın da haşhaşinler tarafından öldürülmesiyle birlikte Selçuklu devleti ayakta duramaz hale gelmiş, gerileme ve dağılma dönemine girmiştir...
Daha sonra başa geçen Selçuklu Sultanları her ne kadar Haşhaşilerle baş etmek istediyseler de başarılı olamamışlardır... Haşhaşiler çoğu büyük hükümdara ardı ardına suikastler düzenlemişlerdir... Son Selçuklu hükümdarı Sencer Han, Hasan Sabbah 1124'te öldükten sonra, bu topluluğu yok etmek maksadıyla devletin bütün gücünü askeri harcamalara adamış ve sefer hazırlığına başlamıştır.
Ancak Sencer Han bir gece yatağına geldiğinde, yastığına saplanmış bir hançer ve bir not görüyor. Notu yazan yine Hasan Sabbah'ın meşhur fedaisi, Ebu Tahir... Adam ol mesajı veriyorlar Sultana... Ve Sencer Han ertesi sabah tüm hazırlıkları iptal ediyor, sefer başlamadan bitiyor...
Ancak şunu bir kavramak gerek. Haşhaşinler sadece Türk düşmanı değiller. Aksine bazı kalelerin yöneticileri Türk'tür. Onlar için milletin bir önemi yoktu, önemli olan kafa yapısı ve görüşlerdi. Tıpkı Kur'an'da üstünlüğün takva ile olduğu söylendiği gibi. Ne ırk, ne güzellik ile... Üstünlük takva iledir...
Haşhaşinlerin sistemi de bunun gibi. Adamlar düşüncelere değer vermişler. Her dönem bilimle ve siyasetle ilgilenmişler. Kendilerine düşman olan herkesi yerle bir etmişlerdir.
Örneğin III. Haçlı Seferinin arkasındaki isim olan, Haçlıların lideri, Kudüs kralı ve aynı zamanda bir Tapınak Şövalyesi olan, tarihteki ünlü isimlerden: CONRAD OF MONTFERRAT bizzat Haşhaşinlerce öldürülmüştür:

http://en.wikipedia.org/wiki/Conrad_of_Montferrat Buradaki Assassination bölümünü okursanız ne demek istediğimi anlarsınız.
Alamut kalesinin moğollarca tehdit edilmesi üzerine, Assassinlerin (haşhaşin) merkezi Masyaf'taki, Masyaf Kalesine taşınır... İşte oyun bu kalede geçiyor...
Oyunda Desmond'un atası olan, gerçekteki EBU TAHİR'in oğlu ALTAİR de, Masyaf kalesinde yetişmiş bir haşhaşin, yani assassin...
Masyaf kalesi, büyüklük olarak Alamut'un 2 katı kadar. Stratejik olarak da önemli bir yerde. Ayrıca Hasan Sabbah öldükten sonra, Haşhaşilerin uzun bir dönem üs olarak barındıkları bir yer.

Gerçekte Masyaf kalesi...

Başka bir örnek...

Bu da oyunda geçen Masyaf kalesi...
Hasan Sabbah öldükten sonra, Haşhaşilerin büyük bir dönem liderliğini yapan isim: Raşideddin Sinan
Bu da Türkçe sayfası: http://tr.wikipedia.org/wiki/R%C3%A2%C5%9Fid%C3%BCddin_Sinan_el-%C4%B0sm%C3%A2ili
Haşhaşilerin 2. en büyük lideri olarak görülen Sinan, Masyaf'ın en büyük savunucusu olmuştur.

Raşideddin, tıpkı Sabbah gibi bilime ve matematiğe önem vermiş, değerli bir şahsiyet. Oyunda da bu kişi ele alınıyor. Çoğu sığır araştırmadan etmeden kestirip atıyor "Oyundaki adam Hasan Sabbah" diye... Ama değil güzel yavrum. Hasan Sabbah değil. Olması da imkansız. oyun 1191'de başlıyor Sabbah 1124'te ölüyor...
Oyundaki Haşhaşinlerin lideri, Raşideddin Sinan
Hatta dikkat ederseniz, oyunda adı AL-MUALLIM diye geçer. Yani öğretmen diye hitap ediyorlar adama. Tarihte de Öğretmen diye anılan kişi Sinan'dır http://tr.wikipedia.org/wiki/R%C3%A2%C5%9Fid%C3%BCddin_Sinan_el-%C4%B0sm%C3%A2ili
Bir tık yaparak, göz atmaya üşenen, canım insanımız için koyuyorum:
Oyunda Al-Muallim diye geçen Sinan, Haşhaşinlerin saygı gören en büyük 2. lideridir. Hasan Sabbah'tan sonra büyük işler başaran tarihi bir kişidir.
Sinan çok kısa sürede Masyaf kalesini teknik olarak geliştirmiş, orayı Assassinlerin merkezi haline getirmiştir. Masyaf kalesi de tıpkı Alamut gibi binlerce kitap içermekteydi. Bunu oyuna da yansıtmışlar...
Masyaf kalesinin içindeki kütüphanenin bir bölümü...
Oyunda Altair'i oynuyoruz. Desmond'un animus ile geçmişe yollandığı atası: Altair... Gerçekte Ebu Tahir'in oğlu olan kişi.
Aha şu resimdeki oğlan.

Assassinler (Haşhaşin) birer fedaiydi. Ölüme koşuyorlardı. Ancak Altair gibi seçkin kişilerin görevi ölmemekti. Zira bu adamlara Üstadın her zaman ihtiyacı oluyordu. Assassinler atletik özellikleri, hızlı tırmanmaları ve çok iyi dövüşmeleri ile tanınırlardı. Alamut'a boşuna kartal yuvası denmiyordu.

Desmond'un atası olan Altair, tarihteki en ünlü Haşhaşin...
Neyse, oyunun başlarını anlatmaya devam edelim...
Desmon animus sayesinde Altair'in anısına şahit olur. En başta verdiğim videoda olan anı: http://www.youtube.com/watch?v=O5n6IvsQsKk&feature=player_embedded (5-20, 8-20 arası)
Haşhaşinler Süleyman Tapınağınında dahil olduğu bir dağın altında yapılan kazı yerlerine sızıyorlar. Tarihte bu kazılar Tapınakçılar tarafından yapılmıştır. "Tapınakçı da neyin nesi?" diye soranlar için söyliyim: Şimdinin İlluminatisi... Daha doğrusu İlluminati ailelerinin ataları... Örn: BUSH ailesinin soyu taaaa 1090'lara, Kudüs kralı ve aynı zamanda bir Tapınakçı olan Bouillonlu Godfrey'e dayanır...
Şu videoyu izlerseniz, BUSH ailesinin soyunu daha iyi anlayacaksınız. Bu videoda anlatılanların tamamı resmi bilgiler: http://www.youtube.com/watch?v=_ldZS9PL9KE&feature=related%C3%BC OBAMA dahi bir çok başkanla olan kanbağını her yerde açıklıyor. (örn: Dick Cheney) Bunları Amerika'daki her yaşayan biliyor, sadece siz bilmiyorsunuz.
Sizin anlayacağınız, o dönemde dünyayı yönetenlerle şimdikiler aynı soya dayanıyor. Tek fark, kıyafetlerin ve teknolojinin değişmesi...
Desmon animus sayesinde Altair'in anısına şahit olur. En başta verdiğim videoda olan anı: http://www.youtube.com/watch?v=O5n6IvsQsKk&feature=player_embedded (5-20, 8-20 arası)
Haşhaşinler Süleyman Tapınağınında dahil olduğu bir dağın altında yapılan kazı yerlerine sızıyorlar. Tarihte bu kazılar Tapınakçılar tarafından yapılmıştır. "Tapınakçı da neyin nesi?" diye soranlar için söyliyim: Şimdinin İlluminatisi... Daha doğrusu İlluminati ailelerinin ataları... Örn: BUSH ailesinin soyu taaaa 1090'lara, Kudüs kralı ve aynı zamanda bir Tapınakçı olan Bouillonlu Godfrey'e dayanır...
Şu videoyu izlerseniz, BUSH ailesinin soyunu daha iyi anlayacaksınız. Bu videoda anlatılanların tamamı resmi bilgiler: http://www.youtube.com/watch?v=_ldZS9PL9KE&feature=related%C3%BC OBAMA dahi bir çok başkanla olan kanbağını her yerde açıklıyor. (örn: Dick Cheney) Bunları Amerika'daki her yaşayan biliyor, sadece siz bilmiyorsunuz.
BUSH ailesi Luciferian bir aile... Skull and Bones adlı satanist cemiyete de resmi olarak üyedirler ailecek... Hala görmeyen sığırlar için koyayım:


Sizin anlayacağınız, o dönemde dünyayı yönetenlerle şimdikiler aynı soya dayanıyor. Tek fark, kıyafetlerin ve teknolojinin değişmesi...
Assassins Creed'in ilk bölümünde, (Videodaki sahnelerde) tarihsel bir şeyi anlatmışlar. Tapınakçıların Süleyman Tapınağında yaptığı kazı çalışmalarını... Tapınakçılar tarihte neden yapıldığı bilinmeyen bu kazılar için kurulmuş bir tarikattır... Çoğu Tarihçiye ve Masona göre (örn: Albert Pike) Tapınakçılar bu kazı sırasında Kabalayı bulmuş ve bu kazıları da bu amaçla yapmıştır.
Oyunda da bu kazıların bir HAZİNE için yapıldığı söyleniyor. Hatta Altair'in yanındaki 2 Assassin, orada gördüğü Ahit'in ve hazinenin, kutsal kase ve Maria Magdelana'nın (Magdelana: kimilerine göre İsa'nın sözde karısı) mezarı olabileceğini aklına getiriyor, ancak Altair bunun bir rivayet olduğunu söyleyip o hazinenin farklı bir şey olduğunu vurguluyor...

Oyunun 4 serisinin de, konu aldığı şey tam da bu: HAZİNE
Şimdilik bu kadar, devam edecek...
Oyunda da bu kazıların bir HAZİNE için yapıldığı söyleniyor. Hatta Altair'in yanındaki 2 Assassin, orada gördüğü Ahit'in ve hazinenin, kutsal kase ve Maria Magdelana'nın (Magdelana: kimilerine göre İsa'nın sözde karısı) mezarı olabileceğini aklına getiriyor, ancak Altair bunun bir rivayet olduğunu söyleyip o hazinenin farklı bir şey olduğunu vurguluyor...

Oyunun 4 serisinin de, konu aldığı şey tam da bu: HAZİNE
Şimdilik bu kadar, devam edecek...